SOL Parti Ekoloji Çalışma Grubu, Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın 2026’da devreye alınacağına dair açıklamaların, Türkiye’yi pahalı elektrik, yüksek risk ve kalıcı dışa bağımlılığa sürükleyeceğini belirtti. Grup, nükleer enerjinin kamu yararı taşımadığını vurgulayarak projeden vazgeçilmesi çağrısı yaptı.
Haber Merkezi
SOL Parti Ekoloji Çalışma Grubu, Akkuyu Nükleer AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Anton Dedusenko’nun santral için 2026 yılını “devreye alma yılı” olarak ilan etmesine tepki gösterdi. Yapılan açıklamada, nükleer enerjinin Türkiye’nin enerji krizine çözüm olmadığı, Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın (NGS) pahalı elektrik, yüksek risk ve dışa bağımlılık anlamına geldiği vurgulandı. Grup, santralın devreye alınmaması ve projeden vazgeçilmesi çağrısında bulundu.
“AKKUYU; PAHALI ELEKTRİK, DIŞA BAĞIMLILIK, YABANCI ŞİRKETE UZUN VADELİ ALIM GARANTİSİ, YÜKSEK NÜKLEER KAZA RİSKİ VE ÇÖZÜLEMEYEN NÜKLEER ATIK SORUNU ANLAMINA GELMEKTE”
Açıklamada, “Enerji krizinin çözümü nükleer enerji değildir. Akkuyu NGS’nin devreye alınmamalı, bu projeden geç olmadan vazgeçilmelidir. 1950’lerden bu yana nükleer enerji, ‘ölçmeye gerek olmayacak kadar ucuz’ elektrik vaadiyle pazarlanmıştır. Ancak bugün gelinen noktada nükleer santralların pahalı, eski, hantal ve yeni bağımlılık alanları yaratan bir teknoloji olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Nükleere atfedilen ‘ucuz, güvenli ve etkili çözüm’ söylemi gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü nükleer santraller; ucuz değildir, güvenli değildir, kamu ve toplum yararı taşımaz. Akkuyu örneği bu gerçeği tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Akkuyu NGS; pahalı elektrik, dışa bağımlılık, yabancı şirkete uzun vadeli alım garantisi, yüksek nükleer kaza riski ve çözülemeyen nükleer atık sorunu anlamına gelmektedir” denildi.
“PAHALI ELEKTRİK OLARAK YANSIYACAKTIR”
SOL Parti Ekoloji Çalışma Grubu, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde uygulanan alım garantilerine ilişkin değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi: “Akkuyu’da üretilecek elektriğin yüzde 50’si, 15 yıl boyunca 12,35 dolar-cent/kilovat-saat bedelle devlet garantisiyle satın alınacaktır. Oysa bugün elektrik piyasasında oluşan fiyat yaklaşık 6–7 dolar-cent/kilovat-saat düzeyindedir. Bu durum, Akkuyu’dan alınacak elektriğin piyasa fiyatının yaklaşık iki katı olacağını göstermektedir. Dolayısıyla Akkuyu’da kamu yararı yoktur. Bu proje Türkiye’yi daha pahalı elektriğe ve daha derin bir dışa bağımlılığa mahkûm etmektedir. Üretim, halkın ihtiyacına göre değil, şirket kârını garanti altına alan sözleşmelere göre planlanmıştır. Bunun bedeli Türkiye halkına pahalı elektrik olarak yansıyacaktır.”
“BÜYÜK BİR FELAKETE DÖNÜŞTÜREBİLİR”
“Akkuyu, enerji arz güvenliğini artıran bir kamu yatırımı değil; yakıt tedarikinden işletmeye, bakımdan atık yönetimine kadar tam bağımlılık yaratan bir projedir” denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Santral, Rusya devlet şirketi Rosatom’un mülkiyetinde ve kontrolündedir. Teknoloji transferi yoktur. Türkiye’den eğitim için gönderilen personele yalnızca işletme ve yönetim süreçleri öğretilmiş, santral kurmaya ve geliştirmeye yönelik bilgi ve teknoloji aktarılmamıştır. Bu proje enerji bağımsızlığı değil, enerji egemenliğinin devri anlamına gelmektedir. Nükleer santralların güvenli olduğu iddiası tarihsel olarak defalarca çürütülmüştür. Bu üretim modeli, en az beş büyük nükleer kazaya ve ağır insanlık ile çevre felaketlerine yol açmıştır. Bilimsel çalışmalara göre ciddi bir nükleer kazanın gerçekleşme olasılığı yaklaşık yüzde 1’dir. Bu oran, başka hiçbir elektrik üretim teknolojisinde bulunmayan yüksek bir risktir. Akkuyu özelinde bu risk daha da büyüktür. Olası bir kaza durumunda Mersin’in tahliyesi ciddi sorunlar barındırmaktadır. Bölgenin coğrafi yapısı, sınırlı tahliye yolları, yoğun nüfus ve tarım, turizm ve yaşam alanlarının iç içe geçmiş olması, olası bir kazayı yalnızca Mersin için değil, tüm Doğu Akdeniz havzası için büyük bir felakete dönüştürebilecektir. Bu risk, ‘düşük olasılık’ söylemleriyle geçiştirilemez.”
“BÖLGE, AKTİF FAY SİSTEMLERİ VE KARMAŞIK TEKTONİK SÜREÇLERLE ŞEKİLLENMEKTE”
SOL Parti Ekoloji Çalışma Grubu, Akkuyu NGS’nin bulunduğu bölgenin depremsellik açısından taşıdığı risklere de dikkat çekti.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Akkuyu NGS’nin bulunduğu Doğu Akdeniz havzası, Anadolu, Afrika ve Arap levhalarının etkileşim alanında yer almaktadır. Bölge, aktif fay sistemleri ve karmaşık tektonik süreçlerle şekillenmektedir. 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremler, yalnızca doğrudan etkilenen bölgelerde değil, Türkiye’nin tamamında depremsellik değerlendirmelerinin yeniden ele alınması gerektiğini açık biçimde ortaya koymuştur. Bu depremler sonrasında yapılan bilimsel çalışmalar, yer kabuğundaki gerilme transferlerinin uzak alanlardaki fayları da etkileyebildiğini; ‘düşük riskli’ olarak tanımlanan bölgelerde dahi sismik tehlike algısının yeniden değerlendirilmesini zorunlu kıldığını göstermektedir. Fay hatlarının konumu, etkinliği ve potansiyeline ilişkin bilimsel bilgiler her geçen gün güncellenmekte, mevcut fay haritaları ve sismik tehlike modelleri değişmektedir. Bu dinamik ve belirsizlik içeren jeolojik gerçeklik karşısında, nükleer gibi yüksek riskli tesislerin depremsellik açısından ‘kesin güvenli’ ilan edilmesi bilimsel olarak mümkün değildir.”
“GEÇ OLMADAN BU YOLDAN VAZGEÇİLMELİDİR”
Açıklama şu ifadelerle sonlandırıldı: “Nükleer atık sorunu, gelecek kuşaklara devredilen bir tehdittir. Kullanılmış nükleer yakıt binlerce yıl boyunca radyasyon yayma potansiyeline sahiptir. Dünyada bu atıkların kalıcı ve güvenli biçimde depolanabildiği tek bir tesis dahi bulunmamaktadır. Atıklar geçici havuzlarda tutulmakta, sorun sürekli ertelenmektedir. Ayrıca santrallerin ekonomik ömrü sona erdiğinde sökülmeleri de başlı başına büyük bir teknik ve çevresel sorun oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra uranyum kaynakları da sınırlıdır. Veriler, uranyum üretiminin zirvesine 2016 yılında ulaşıldığını göstermektedir. Bugün kullanılan uranyumun önemli bir bölümü ikincil kaynaklardan ve sökülen nükleer silahlardan sağlanmaktadır. Bu durum, nükleer enerjinin kendi hammaddesi açısından dahi sürdürülemez olduğunu ortaya koymaktadır. Merkez ülkeler nükleer enerjiden geri adım atarken, Türkiye gibi ülkelere bu eski ve riskli teknolojinin dayatılması yeni bir bağımlılık ilişkisidir. Akkuyu NGS devreye alınmamalıdır. Sinop ve İğneada’da planlanan nükleer santral projeleri derhal iptal edilmelidir. Nükleer enerji, Türkiye’nin enerji krizinin çözümü değildir. Enerji politikaları kamusal, demokratik ve ekolojik temelde yeniden oluşturulmalıdır. Geç olmadan bu yoldan vazgeçilmelidir.”
